WEBMATEMATİK MATEMATİK SİTENİZ...
  Nevruz Bayramı
 

Nevruz Bayramı 21 Mart  (Türk Dünyası Haftası)

Nevruz sözcüğü Farsça nev (yeni) ve ruz (gün) sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelmiş olup yeni gün anlamına gelmektedir. Eski İran takvimine göre yılın ilk günüdür ve güneşin Koç burcuna girdiği ilkbaharın başlangıcı sayılan bir gündür. 

Güneş 21 Marta kadar güney yarımküreye daha çok ışık ve ısı verirken, 21 Mart tarihinden itibaren kuzey yarımküreye daha çok ısı vermeye başlar. Bu nedenle kuzey yarımkürede yaşayan bazı halklar için 21 Mart günü uyanış ve yaradılışın sembolü olarak kutlanmaya değer bir gün anlamı taşımaktadır. 



Atatürk Nevruz Kutlamalarında-Ankara 1922

Anadolu’da Nevruz-i Sultan, Sultan Nevruz, Navrız, Mart dokuzu gibi adlar verilen Nevruz, farklı yörelerde değişik biçimlerde kutlanır. Tarımsal uğraşın yoğun olduğu yörelerde bir tür bolluk ve bereket töreni olma özelliği de taşımaktadır. Alevi-Bektaşi topluluklarda ise inanca dayalı bir anlam da ifade etmektedir.

Alevi-Bektaşi topluluklarda Nevruz, Hz. Ali’nin doğum günüdür, Hz. Ali ile Hz. Fatma’nın evlendikleri gündür, Hz. Muhammed’in veda haccı dönüşü Hz. Ali’yi kendine halife tayin ettiği gün olması özelliğini de taşımaktadır. Bu günün sabahı mürşidin okuduğu duadan sonra süt içilir, Nevruziye adı verilen şiirler, nefesler ve Hz. Ali’nin Mevlidi okunur.
 
Nevruzda önceden hazırlanmış olan çöreklerle mezarlık ziyaretine gidilir, ölüler ziyaret edildikten sonra orada çörekler yenilir.

Osmanlı Devleti zamanında Nevruz gününe özel bir önem verilmiştir. Padişahlara Nevruz günleri “nevruziye” adı verilen kasideler sunulurdu. Bu kasidelerde ağaçların yeşermesi, çiçeklerin açması, havanın ısınması gibi konulara yer verilirdi. 

Nevruz günü Adem’in yaratıldığı, Nuh’un gemisinin karayı bulduğu, Hz. Ali’nin doğduğu, halife olduğu anlatılırdı. Nevruz gecesi bütün yaratıkların Tanrı’ya secde ettiği, dileklerin yerine getirildiği belirtilirdi. Nevruz günlerinde müneccimbaşı, yeni takvimi padişaha sunar, bahşişini de alırdı. Buna da “nevruziye bahşişi” adı verilirdi. Saray hekim başıları tarafından hazırlanan ve Nevruziye denen çeşitli baharatlardan yapılmış macunlar, padişah ailelerine ve büyüklere sunulurdu. Bugün için yapılmış macunlar, porselen kapaklı kaseler içinde sunulur ve günün hangi saatinde yenmesi gerektiğini yazan bir kağıt da kaselere iliştirilirdi.

Nevruziye adı verilen macunun kökeni, kimi araştırmacılar tarafından Persler dönemine kadar götürülebilmektedir. Persler zamanında Nevruz günlerinde hekimler ve eczacılar toplanarak bu özel macunu hazırlamışlardır. Bu macundan yiyenin bütün yıl boyunca hastalıklardan korunacağına inanılmıştır. Zamanla bu gelenek değişime uğramış ve Nevruziye Nevruz günlerinde yenen özel bir tatlının adı olmuştur. Son zamanlarda bu geleneğin bir uzantısı olarak 21 Mart günü Manisa’da mesir macunu halka dağıtılmaktadır. 

Doğu Anadolu halkı için sadece Nevruz günü değil, Nevruz gecesi de kutsallık taşımaktadır. Bu gece canlı cansız bütün varlıkların Tanrı’ya secde ettiğine inanılır. O gün herkesin bir yıllık kısmeti ve geleceği belirlenir. Herkes güzel ve yeni elbiseler giyerek yeni yıla hazırlanır. Evlerde yemekler yapılır, karşılıklı ziyaretlerde bulunulur.
 
Nevruz çiçeği-İçel

Mart ayı içerisinde Anadolu’nun bazı yörelerinde görülen bir diğer gelenek de “kara Çarşamba” geleneğidir. Mart ayının ilk çarşambası olan bu günde çeşitli törenler yapılır, çeşitli yiyecekler hazırlanarak birlikte yenir. Gençler bir dilek tutarak komşuların kapısını dinlerler.

Nevruzla ilgili geleneklerden biri de “mart ipliği” adı verilen uygulamadır. 21 Marttan itibaren ısınmaya başlayan havalar nedeniyle ağaçların güneşten etkilenmemesi için bez bağlanır.

Giresun’da uygulanmakta olan “Mart bozumu” adı verilen gelenek de Nevruzla ilgili önemli geleneklerden biridir. Mart bozumunda akarsulardan alınıp getirilen su evlere serpilir. Ayağı uğurlu bir misafirin gelmesi ve “martınızı bozuyorum” demesi beklenir.

Nevruz İç Anadolu Bölgesi’nde “Mart dokuzu” olarak bilinmektedir. 21 Mart günü sabah erken kalkılır, mezarlık ziyareti yapılır, niyet tutulur. Niyetlenecek kişi mezarlardan birer taş alarak kırka tamamlar. Bir torbaya doldurup evinin duvarına asar ve bu arada bir niyet tutar. Bir yıl sonra torbaya baktığında taşlar kırk bir olmuşsa niyetinin gerçekleşeceğine inanır. Bir daha ki Mart Dokuzunda taşlar iade edilir.

Nevruz günü ziyaretler esnasında çeşitli yemeklerden oluşan sofralar hazırlanır, oyunlar oynanır, eğlenceler düzenlenir, boyalı yumurtalar yenir ve büyük ateşler yakılır.

Her toplumun kendine özgü nedenlerle kutladığı Nevruz, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tataristan, Uygur Bölgesi, Anadolu ve Balkanlarda geleneksel kutlamalarla canlılığını günümüzde de sürdürmektedir.




        NEVRUZ

En eski Türk bayramı olan Nevruz, Türkler aracılığıyla Avrasya'ya yayılmıştır. Eski Doğu geleneklerinin devamı olarak yasamıştır. Çin kaynaklarına dayanarak Hunların milattan yüzlerce yıl önceleri 21 Mart'ta hazır yemeklerle kıra çıktıklarını, bahar senlikleri yaptıklarını, bugün Nevruz kutlamalarındaki geleneklerin o zamanda da yer aldığını biliyoruz. Aynı gelenekler, Hunlardan sonra Uygurlarda da görülmüş ve bugüne kadar uzanmıştır.
 



Çağdaş Uygur resminde Uygurların Nevruz kutlamalarını temsil eden tablolar yapılmıştır.

Nizamü'l-Mülk de XI. yüzyıl yazarı olarak Siyaset nâme adlı eserinde bu bayramdan söz eder. Bu bayramın aynı zamanda yılbaşı olduğunu belirterek Nevruz geleneklerini anlatır. Ayni zamanın yazarlarından Kasgarlı Mahmut da Divân-i Lügati't-Türk'te Türklerde yıl başlangıcının Nevruz olduğunu ifade eder. Ayrıca, 12 Hayvanlı Türk Takvimi'nin başlangıcının da 21 Mart olduğu bilinmektedir.

Selçuklularda Nevruz bayramı eğlencelerinin kutlandığı, senlikler yapıldığı, özel yemekler pişirildiği, özel hediyeler alınıp verildiği de bilinmektedir. Selçuklularda yılbaşı, günesin koç burcuna girdiği gün olan Nevruz günü olarak kabul edilmiştir. Osmanlı devrinde de Nevruz, çok canlı biçimde kutlanmaktaydı. Osmanlı ailesini çıkarmış olan Kafi Boyu'na mensup Karakeçililerin, Karakeçili aşireti mensuplarının 21 Mart tarihinde Ertuğrul Gazı’nın türbesi etrafında toplanarak burada bayram yaptıklarını biliyoruz.

Bu bayramın bir diğer adı da "Yörük bayramı"dır. Osmanlı Devrinde 21 mart günü özellikle padişahın yani sultanin nevruz tebriklerini kabul ettiği, halkın Nevruzcunu kutladığı, Nevruz senliklerinde bulunduğu gün olmak hasebiyle, 21 Mart tarihinin Nevruz-i Sultanî, yani sultana mahsus, sultan tarafından veya sultanin katılmasıyla kutlanan Nevruz günü olmak bakımından böyle bir isim aldığı söylenilebilir.

Osmanlı devrinde kutlanan Nevruz kutlamaları Cumhuriyetin ilk yıllarında da resmî olarak devam etmiştir. Bu konuda Prof. Dr. Reşat Genç su bilgileri veriyor: "Geri planlarda bırakılmış ve unutulmaya yüz tutmuş olan Türk insanına kendi kültür kimliğini, kişiliğini, benliğini, hüviyetini kazandırmak hareketi Atatürk'ün başlattığı bir hareketti. Bu ne ile mümkün olurdu? İste bu, öze dönmekle, kendi kültürel değerlerimize, örfümüze, âdetimize, geleneğimize dönmekle mümkün olurdu.

Bu yüzden Atatürk diyor ki "Bilelim ki, kendi benliğine sahip olamayan milletler başka milletlerin şikârıdır", yani yasayamaz. O yüzden, yine, Atatürk der ki, "Gençlerimize, çocuklarımıza görecekleri eğitimin hududu ne olursa olsun en evvel ve herselden evvel kendi geleneklerine, millî ananelerine ve Türkiye'nin bağımsızlığına düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir."

Millî hareketin özü bu. diğer taraftan kendi kimliği, kişiliği, millî benliği kazandırılmış olan millete Çağdaş olma yolunu açıklamak da Atatürk hareketinin temellerindendir.  İste bu öze dönme, kendi tarihine, kültürüne dönme hadisesi millîciliğin özü idi. Bu yüksek idrakinin icabı olarak , Onun milli kültür unsurlarının her biri üzerinde, en küçük ayrıntısına kadar çok büyük bir dikkatle durduğunu biliyoruz. Nitekim, Nevruz ile ilgili hassasiyeti bunun bir göstergesi olmuştur. Bilindiği gibi Atatürk 22 Mart 1922 tarihinde Ankara’nın Keçiören semtinde Nevruz senlikleri düzenletmiş ve kendisi de bu senliklerde hazır bulunmuştur.

Netice itibariyle görülmektedir ki, kaynağı neresi olursa olsun M.Ö. 3. yüzyıldan, Mete Han zamanından beri Türklerde var olan bir bayram, bir bahar bayramı geleneğidir. 
Özellikle 1200 yıldır öbür Türk gruplarının hemen hiç birisi ile ilgisi kalmamış olan Saha yani Yakut Türklerinde Nevruz geleneklerinin izlerinin kuvvetli bir şekilde bugün de var olusu dikkate değer. Ama neticesi itibariyle bugün Afganistan'da da yaşatılmaktadır, İran’da da yaşatılmaktadır, Irak'ta, Suriye'de en azından belli kesimlerde ve bütün diğer Türk dünyasında; Çin Şeddi’nden Adriyatik'e kadar, Hindistan'dan, Afganistan'dan, Yakutistan'a, Çuvaşistan'a, Tataristan'a, Moldova'ya, Macaristan'a ve Balkanlara kadar geniş bir coğrafyada bugün canlı bir şekilde yasamakta ve yaşatılmaktadır.                                           Prof. Dr. Yusuf HALLAÇOGLU

 

 
Azerbeycan-Köse ve Keçi-Nevruz Kutlaması

 

Osmanlı Divan edebiyatı sâirleri, Ramazan bayramı, bahar ve kıs mevsimlerinde olduğu gibi Nevruzda da câize almak için büyüklere kaside sunmuşlardır. Bu türden kaside ve gazellere "Nevruziyye" denmektedir. Nevruziyye'ye örnek olmak üzere Nef'î'nin gazelinden bir beyt:

"Erişdi bahâr oldu yine hemdim-i nevruz
Şâd etse noda dilleri câm-i Cem-i nevruz"

 

Damat İbrahim Paşa'ya yazılan Nevruz redifli kasidesinden birkaç dörtlük:

 

"Hayat-i taze verip dehse maddem-i nevruz
Hoşâ iristi mesaim-i deme dem-i nevruz
Dağıttı leşkeri sermâyi sahn-i gülsenden
Kurunca bârgâhin sâh-i ekrem-i nevruz

Açıldı bahtı yine siyah-i dilin
Olup karîn-i atâya-yi hürrem-i nevruz
Harîm-i bağ o kadar cilverîz-i sevk olmus
Ki görse bâg-i Behist ola mahrem-i nevruz"

 

XVI. yüzyılın sâirlerinden Pîr Sultan Abdal da Nevruziyyesinde söyle diyor:

 

"Sultan Nevruz günü canlar uyanır
Hal ehli olanlar nura boyanır
Muhib olan bu gün ceme dolanır
Himmeti erince Nevruz Sultan'ın

Âsık olan canlar bu gün gelürler
Sultan Nevruz günü birlik olurlar
Hallâk-i cihandan ziya olurlar
Himmeti erince Nevruz Sultan’ın"

 

XX. yüzyılın basına kadar geldiği tespit edilen Nevruz kutlamaları, bu devirden sonra hissedilir biçimde diğer bazı geleneklerimiz gibi ortadan kalktı. Bugün halkımızın büyük çoğunluğu tarafından bilinmiyor, bilenler arasında ise yanlış yorumlanıyor.
 
Kültürel değerlerimize duyarsız kalışımızın bugün birlik ve bütünlüğümüzün sarsılmasında son derece etkili olduğu malûmunuzdur. 
Bunun için, Dede Korkut’umuzu, Yunus Emre’mizi, Hacı Bektâs-i Velimizi, Âhi Evrenimizi, Hacı Bayram-ı Velimizi, Karacaoglanımızı, Dadaloğlumuzu, Fuzulîmizi, Mehmet Âkifimizi  ve Nevruz gibi Türklüğün en eski devirlerinden itibaren gelen örf ve âdetlerimizi, birilerinin oynadığı oyunlardan dolayı hatırlamayalım, gerektiği için hatırlayalım, kutlayalım.
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol